mercoledì 27 giugno 2007

SEN ŞAMPİYON OLDUN İŞTE !!

Sevmeyen ölsün'le başlayan Şampiyonluk kasedini teybe koyup efkarlara dalasım var.Sayesinde 70'lerde doğanlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en şanslı jenerasyonu olduk,1985-2002 arasını yaşadık...
Ve şahsıma gelirsek, sayesinde ,dost sohbetlerinde ''o yaştan bunları nasıl hatırlarsın ulan ? '' tepkisini gördüğüm 20 sene önceki olayları bana dünmüş gibi hissettiren güzel adam.
Strofor'un benzetmekten kaçındığı gibi aileden biri gitse bundan fazla üzülmezdim...




Devrim Sevimay'ın röportajı VATAN Gazetesi'nden...

paris'te son 20 saniye. ispanya tribünleri gol sevinciyle ayakta... yari finali çantada keklik gören alman futbolcular saskin... ve bir adam var sahanin yaninda duran; suskun. almanlar'in "hauptling silberlocke"u (kizilderili seflerinden gümüs kafa) iste o anda bir karar veriyor: "alman milli takim teknik direktörlügüm bitmistir!"

"gümüs kafa", aylar sonra bile tekrar tekrar yasadigi bu anlarin görüntüleriyle atatürk havalimani'nda ilerlerken bir yandan da sürekli sunu sorar kendine: "57 yasindayim. ve artik dinlenmek istiyorum. ama simdi dogu'nun sinirinda yepyeni bir maceraya atiliyorum. peki niye?"

derken havaalaninin son otomatik kapisi da açilir ve bambaska bir dünyayla tokalasir derwall. karsilayanlari arasinda kulübün ikinci baskani alp yalman, türk millilerin kaptani fatih terim ve asil önemlisi "son ümidimizsin" der gibi bakan sari-kirmizi gözler vardir.

onun 21 yil önce türkiye'ye girdigi bu havaalanindan simdi çikip biz ona gidiyorduk. foto-muhabiri arkadasim burak ve ben... dogrusunu isterseniz sadece takimiyla bir bahar aksami karsilasanlarin anlayis gösterebilecegi ölçüde belki saçma, mutlaka çok çocuksu ve pür bir sevinçle doluyduk. üstelik bastan karar vermistik burak'la: "biz bugün önce galatasarayli, sonra gazeteciyiz! hele de takiminin ilk sampiyonlugunu o beyaz saçli adam sayesinde gören bir kusak için tipki pirine uçan müritler gibiyiz..."

sonunda saarbrücken'i bulmustuk ama önünde gri cip duran bu villanin kapisini tam bir buçuk saat önce çalmaliydik. yoldaki kaza, mihmandarimizin azizligi, adresin yanlis kodlanmasi gibi gerekçeler hiçbir sekilde durumu kurtarmiyordu. korka korka parmagimizi zile götürdük. önce giristeki cam kapi bizzt etti, sonra yukaridaki beyaz ahsap kapi açildi ve saks mavisi kazakli bir adamin gri pantolonu göründü. basimi bile kaldiramadan çiktigim 10-15 basamak sonunda tam da bekledigim gibi bir ifadeyle karsilastim: "sizin kafanizi uçurmam gerekiyor!"

burak'la nefes bile almiyorduk artik. herhalde ikinci hamlesi kovmak olacak diye beklerken öfkeli sahin birden beyaz bir güvercin oluverdi: "ama yapmayacagim! haydi girin içeriye."

"tesekkürler derwall"
artik derwall'in sade, sari salonundaydik. elinde bir sise sodayla pesimizde dolanip bize "yoldan geldiniz, susamissinizdir" diye su veriyor; kendiliginden "tuvalet su tarafta" demek gibi halden anlayan ikramlarda bulunuyordu. daha yeni komadan çikmis, gelmeden önce "son röportaji sizinle olabilir" diye uyarilar aldigimiz biri için hayli misafirperver, hayli canliydi. onu bu kadar sicak görünce ben de gevseyip hazirladigim cümlelerimden birini gevelemeye basladim: "sizinle tanismak bizim için saklanamayacak kadar büyük bir mutluluk. izin verir misiniz?"

derwall ayakta durmus, kaslari havada beni dinliyordu. kendisine yaklastigimi görünce merakla bakmaya devam etti. içimde bütün galatasaraylilarin sükraniyla yanagindan öpüp "her sey için bir kez daha tesekkür ederiz efendim" dedim. muzip gülüslü derwall 78 yasinda artik ipi gögüsleminin de verdigi rahatlikla sordu: "sen 15 yil önce neredeydin?"

benimse konuyu dagitmaya hiç niyetim yok; 100'üncü yil coskusunu yasayan tüm cimbomlular adina içimizi döküp, andimizi okumaya devam ettim: "14 yil boyunca her lig sampiyonlugunun bittigi gün bizim için bir kâbustu. herkes bayraklarla caddelerde dolasirken biz pencereleri kapatip bitmeyen korna seslerine ragmen erkenden uyumaya çalisirdik. derken beyaz saçli bir adam geldi. onun sayesinde iki yil üst üste sampiyon olduk. dört yil sonra gitti ama onun ardindan da avrupa'da inanilmaz basanlara imza attik. ve sonunda uefa kupasi'ni kazandik. avrupa sampiyonu olduk. sampiyonlar liginde çeyrek finale çiktik süper kupayi biz gördük. dünya siralamasinda 10'a giren ilk türk takimi bizdik. üç yildizi fener'den önce biz taktik. hatta fener'in stadina bayrak bile diktik."

ben böyle allah ne verdiyse deyip, soluksuz giderken derwall'in yüzünde açan gülleri fark ettim. belli ki o da bütün galatasaraylilar gibi bu cümlelerden inanilmaz keyif aliyordu. fenerliler'le aramizdaki huysuz ve tatli muhabbete de siginarak derwall'e asil içimden geçeni soruverdim: "bütün bu keyifleri yasarken bile siz de fener'e çok sinir olur muydunuz?" denvall, "bu da sorulur mu" der gibi yüzüme bakip kesin bir ifadeyle yanitladi: "hem de nasil! her oynadigimizda!"

derwall türk futboluna avrupa'ya açilma cesaretini veren yegâne isim. 12 eylül darbesinden çikmis, pkk diye bir dertle daha yeni tanismis, ab'yi aklinin ucundan bile geçirmeyen, mutsuz bir türkiye'de futbol üzerinden de olsa "eger istersen kabindan çikabilirsin" ampulünü yakti.

* sizin bu durumla ilgili yorumunuz ne?
bunu gerçekten ben de bilmiyorum. (kalp piliyle yasayan ve yaklasik bir ay önce gribal enfeksiyon tanisiyla kaldirildigi hastanede suurunu kaybedip, komaya giren derwall her ne kadar saglikli görünüyor olsa da uzun esler vererek konusuyordu). sanirim sadece isimi yapmam yeterli oldu.

* peki ne yaptiniz da bu kadar basarili oldunuz?
ilk yaptigim sey kendi oyuncularimi seçmek oldu. çünkü geldigimde bana 35 oyuncu verdiler. bu rakam çoktu. ben onlarin içinden sadece en iyi olanlarini seçtim. bu teknik direktörler için basariya giden çok önemli bir adimdir.

* ikinci adim?
insanlara hem asagidan hem de yukaridan bakmaniz lazim. bir futbolcunun sadece nasil oynadigi degil, karakteri de çok önemlidir. bu yüzden ikinci isim onlarin karakterini disipline etmek oldu. buna gerçekten ihtiyaç vardi.

* zor oldu mu?
zordu, çünkü sorun türk futbolcusunun mantalitesindeydi. hayata ve futbola bakis açilari almanlar'dan çok farkliydi. örnek arif! akrobat gibiydi! antrenmanda o akrobasi hareketlerini yapmasinda hiçbir sakinca yoktu. ama sahada oynarken yapmamasi gerekirdi. puan için oynuyorsunuz sahada ve ancak takim oyunu oynarsaniz kazanabilirsiniz.

* türk futbolcusu biraz "artist" mi demek istiyorsunuz?
hayir, öyle bir sey diyemem. onlar çok iyi insanlar. oyuncularimin hepsini çok sevdim. ben de onlarla hep ayni seyleri düsündüm, hissettim. en büyük sorunlari antrenman sahalarinin çim olmamasiydi. tarla gibi çamur ve tas içindeydi. antrenman yaparken sürekli yaralaniyorlar, her düstüklerinde canlari aciyordu. onlara bu sorunu halledecegime söz verdim. ve kulübe bir çim saha yapilmasini sart kostum. böylece yaptiklari isi daha çok sevmeye basladilar. bir çim saha sayesinde her sey birden degismeye basladi.

* kendilerine deger verildigini hissedip özgüvenleri mi artti?
bravo! aynen böyle oldu. ben de onlara hep kendi çocugum gibi davrandim. onlarin kulüpten alacaklari transfer paralarindan formalarina kadar her seyleriyle ilgilendim. birlikte almanya'ya bile geldik.

futbolcular çocuk gibidir
* özellikle o yillarda türk futbolunun yegâne sorunu hücum yapamamakti. siz galatasaray'a gol atma cesaretini nasil asiladiniz, bu da zor oldu mu?
eger insanlari kendinize inandiramazsaniz onlari kazanamazsiniz da... bana inandiklari için dediklerimi de aynen yaptilar. biz orada tiyatro oynamadik, futbol oynadik. bizi seyreden futbolseverlerin görmek istedigi de buydu zaten.

* ama onlara bu gücü verecek özel bir formülünüz olmasi lâzim; ne söylediniz onlara da birden gol atmaya basladilar?
futbolcular çocuklar gibidir. küçükken ne verirseniz öyle giderler. ben onlarin sadece teknik direktörleri degildim, ögretmenleriydim de... bir seyi 'yapmayin' dedigimde yapmiyorlardi. gerçekten benim sözümü dinlediler. üstelik ben onlari sadece gol atmaya degil, sürekli kirmizi ve sari kart görmemeye de tesvik ettim. hele de fenerbahçe-galatasaray maçlarinda... her oynadiklarinda bu kadar kart görmeleri feci bir seydi. baktim ki bu böyle olmayacak birbirlerine daha çok yaklasmalarini saglamak için bir gün her iki takimi da yemege çagirdim. orada gördüm ki aslinda birbirlerini zaten çok iyi taniyorlar, sadece sahada oynarken düsman gibi davraniyorlarmis. neden böyle yaptiklarini o zaman çok düsünmüstüm. ve sonunda kendi kendime söyle dedim: bu konu artik benim sorunum degil! bana burada düsen bir görev yok!

* sizce neden böyle yapiyorlardi?
mesele suydu: galatasaray, fenerbahçe, trabzonspor ve besiktas için her takima yenilebilirdiniz. ama birbirlerine asla yenilmemeleri gerekiyordu. bu dört büyük takim birbirlerine ne kadar yenilmezlerse kendilerini o kadar yukarida görüyorlardi. mesela galatasaray gençlerbirligi'ne yenilebilirdi, ama bir fenerbahçe'ye yenilmesi korkunç bir seydi. bu bir sablondu. bunun için de sahada her seyi yapabilirlerdi.

* bu psikolojinin lige heyecan katan tatli bir tarafi da yok mu?
tabii, bu zaten futbolun bir parçasi, yani "raconu"dur.

* galatasaraylilara bir 100'üncü yil mesajiniz var mi?
her kazandiklarinda ben de burada çok seviniyorum. ama bir mesaj vermem zor. çünkü zaten ben de bir cimbom taraftariyim. futbolculara söyleyeceklerimi ise her birine tek tek mektup yazarak anlattim.

bu hagi'nin kendi birasi...
* galatasaray taraftarina iliskin aklinizda kalan nedir?
dogrusunu isterseniz dünyanin her tarafindaki taraftar aynidir. hepsinin içinde bir ates yanar. g.saraylilarda da bu atesi gördüm.

* uefa kupasini niye besiktas, trabzon, fenerbahçe degil de galatasaray aldi sizce?
benim sansim! (kahkahalarla gülüyor)

* tam da 100'üncü yilda sampiyon olamazsak ne düsünürsünüz?
her zaman bir kisi kazanir, o kadar üzülmeye gerek yok. ama eger kazanmazlarsa kendime sorarim: ben nerede yanlis yapmisim diye...

* sizce hagi'nin bir hatasi var mi?
bu onun birasi, benim degil! (almanlarin "her yigidin bir yogurt yiyisi vardir"a benzeyen böyle bir deyimleri var) oyunculugu çok hosuma giderdi, gerisi onun problemi.

* fatih terim'e bir öneriniz var mi?
aslinda hepsine bir seyler söylemek istiyorum. fatih benim kapitalimdi. oyundan sonra, oyundan önce, antrenmanlarda düsüncelerimi hep onunla paylasirdim. mustafa'yla (denizli) da ayniydi. üçümüz çok iyi anlasirdik. fatih artik çok deneyimli bir isim. her teknik direktörün durgun oldugu zamanlari vardir. fatih'in su anda bir sorunu olsaydi mutlaka benimle paylasirdi. demek ki problemi de yok!

* türk futbolunu nasil görüyorsunuz?
ben her zaman skora bakarim ama üzüldügüm seyler de oluyor. dünya üçüncüsü olmus bir takim, bu kadar iyiyken neden statlardaki olaylara son veremiyor anlamiyorum. mesela besiktas maçindaki olaylara çok üzüldüm.

sike olsaydi kontratimi yirtip ülkeme dönerdim
* sizin zamaninizda oynanan bir malatya-besiktas maçi var. iddiaya göre galatasaray, besiktas'i yenmesi için malatyali futbolculara prim olarak birer araba hediye etmis. siz böyle bir sey biliyor musunuz?
galatasaray mi yapmis? bunu söyleyebilmeniz için benim önüme belge getirmeniz gerekir.

* bir galatasarayli olarak böyle bir soruyu sormak benim için de kolay degil ama sormam lazim. bu skandal meclis'e bile yansidi.
1990 yilina kadar istanbul'daydim. böyle bir seyi bir kez bile ne gördüm ne de duydum.

* olsa bilir miydiniz?
bilmem gerekir öyle degil mi? eger böyle bir durumla karsilassaydim o anda kontratimi yirtar, galatasaray'i birakip ülkeme dönerdim.

* futbolda sike yok mu?
her zaman, her yerde buna uygun insanlar vardir. bu bir kötü karakter isidir. ama sporcu kafasiyla düsündügünüzde böyle bir seye asla izin vermezsiniz.

venerdì 15 giugno 2007

8>10

Gözer haberi verdiğinde çoktan duvarımı süslüyordu yıllar sonra..
ne Gheorgheler ne Robertolar ne Lincolnler...
gelmedi onun gibisi gelmeyecek...



--Smirnoff Apple - Çamlıca LighT - Sarılıp yılana--ADEC SAAT

martedì 5 giugno 2007

Blog Heinz Feldkamp


Kalli isminin aklıma ne zaman düştüğünü ve sonrasında gelişen sürece hiç giresim yok sorun Trofolo'ya anlatsın...Ama Kalli ismi bizim gündemden basının gündemine düştüğünden beri aklıma nedense Kalli'nin bizim başımızdaki hali değilde Bayer Uerdingen'in başındayken bizi elediği seri gelir.Hani şu Simoviç'in Almanya'da son dakikada kornerden gelen topu yumurtladığı maç.Ve nedense o maçta o talihsiz golden bir müddet önce oyuna giren Erkan (Ültanır)ve yine aynı takımda oynayan ince bıyıklarıyla gözümün önünden gitmeyen Burak.Burak'ın soyadını hatırlayamamak ,yoğunluktan şöyle geçmişi karıştıramamak da (farkettim ki bavul hala dostum Zoban'da) dert olmuştu içime.Oysa o dönemin Tommiks Teksaslarına baksak arka kapaklarında Erkan'ın da, Burak'ın da ve hatta yine o takımda nedense bugünün Haspolatlı'sına duyduğuma benzer bir şekilde sempatiyle bağlandığım Halil İbrahim'inin,Adnan'ının da resimleri mevcut...75 krş luk Tommiksler,Grundig reklamlı Trabzonsporlular ve kafamın içinde sürekli o maç ve Burak,Erkan,Burak,Erkan,Burak,Erkan...dönüp duruyordu.
Dün Kalli İstanbul'a ayak bastı.Dedemin öldüğü yaşta.Dedemin Kalli'nin yönettiği takımın kupa finalinde İnönü'de Beşiktaş'ı yendiği maçı izlerken öldüğü yaşta.Tribünde değil sahada,Uhlsport eşofmanlarıyla.Ve kendisi gündeme geldiği dönemden beri yanına yakıştırılan Falkolar,Ertuğrullar,Abdullahlar değil bir başka ismin adı çıktı gazetelerde yardımcı antrenör olarak...Burak Dilmen !!
Bir yerden aşina geliyordu isim çok oturmuştu günlerdir aklıma gelemeyen soyadının yerine ve koş google yetiş yardımıyla bir baktık ki Lebron James koyabilir Tim Duncan'a...Ta kendisi...Burak Dilmen bizim ince bıyık, kıvırcık saç Burak.Ve hatta Erkan'la beraber altyapıda hocalık yapar vaziyettelermiş son dönemde...
Anthony Cooper,Jacob,hisar,masa,uerdingen,kalli,burak,bloga dönüş...
Hayırlısı...En hayırlısı da Kalli'nin gelişi Şükrü'yü götürmüş...Darısı Ali'lerin,Celal'lerin,Cengiz'lerin başına ve tabi ki abilerin abisi...
Mart...kol...sepet...

martedì 13 febbraio 2007

Günün Mamulü

Reusch'dan büyük hizmet.

Van Bruekelen'in tükürükleri kullanılarak üretildiği iddia ediliyor.

Los gideros de Etoos

***



Eto Laporta cemaatine isyan bayragini acmis vaziyette...Rijkaarddı Ronaldinho'ydu tanımam giderimi yaparım modunda.Rijkaard demişken bir antrenör bu kadar mı kötü giyinir be kardeşim.Ateş Ünal Erzen bile belediye başkanı olunca toparladı sen toparlayamadın gitti.

martedì 6 febbraio 2007

Bir ex ultra,bir ex ultra'yı sunar

Ultraların en sevdiği kanal (!) Sky kalkmış bir ex ultra'yla röportaj yapmış Catania hadiseleri üzerine.Olayın sportif olay meselesi olmadığını,eskiden rakip taraftarlar birbirleriyle er meydanında kapışırken bugün bütün mevzuların güvenlik güçlerine ve sisteme karşı dönmüş olduğunu söylüyor.Curva'nın kapısından geçmemiş insanlarca hazırlanan kanunların da bu işlere çözüm olamayacağından bahsediyor.Tespitler çok tanıdık geliyor kulağa.Bizim memleket de ,olayı çok bilenler ''Kendini bilmez 3-5 eğitimsiz holigandır,temizlemek lazım bunları.'' mantığıyla yaklaşıp 'cerrah'i yöntemlerle çözmeye çalıştıkları sürece benzer mevzulara gebe.Sonra oturup ağlar,yaygara koparır yürürüz 'Hepimiz Sivas'lıyız' diye...



http://www.skylife.it/html/skylife/tg24/articolo/070205_ultra_violenza_stadio_catania_intervista.html

Una catastrofe annunciata – Sky TG24 intervista un ex ultrà. Il ragazzo non vuole farsi riconoscere. Dà le spalle alla telecamera. La sua voce è camuffata.
Sui fatti di venerdì sera dichiara: “Ciò che è successo a Catania è stata una catastrofe annunciata”. E aggiunge: “Lo stadio, la parte interna è sicuramente più sicura dell’esterno, del circondario”. Il problema, sostiene, è fuori dagli impianti sportivi.

I tifosi contro le forze dell’ordine - Lo scenario che descrive è molto grave: “Colui da colpire è chi fa parte delle forze dell’ordine. Tanti anni fa gli scontri erano tra opposte tifoserie. Adesso chi è da colpire, e colpire di brutto, sono le forze dell’ordine, quindi il sistema”.
L’ultrà racconta che anni fa, i ragazzi si incontravano fuori dagli stadi, in posti prestabiliti, per cercare l’incontro diretto con “gli avversari”. Botte date e subite, bandiere e striscioni rubati erano considerati trofei da esporre in segno di vittoria. Ora, invece, stando a quanto riferisce, le cose sono cambiate. E la responsabilità è delle leggi.

Biglietti nominativi? Cambi il nome con estrema facilità – Le leggi sulla sicurezza degli stadi sono “stupide e incompetenti” sostiene l’ultrà. E aggiunge: “Le leggi sono fatte dai benpensanti che delle stadio non capiscono nulla. Che non vivono la curva e che non ne sanno un bel niente”. “I tornelli della legge Pisanu, i biglietti nominativi “sono cose assurde, assurde. Perché tanto cambiando il nome entra chi vuole. Lo fai con una facilità estrema”. E riporta l’attenzione al problema sicurezza fuori dagli impianti sportivi: “Gli scontri all’interno degli stadi sono sempre di meno mentre aumentano quelli fuori dagli stadi”. Lo stadio è ora un luogo molto più sicuro di un tempo. “Il problema è fuori” continua a ripetere. Per risolvere il problema dice: “ci vogliono stadi sicuri e leggi durissime. Provi a invadere il campo, ti do 2 anni. E 2 anni resti dentro”.

(5 febbraio 2007)

lunedì 5 febbraio 2007

Tommasi


Don paça galaktikos 11'de yedi ,79 dakika o golü çıkartmak bir yana çıkartacak pozisyonları bile bulamadı.Kayseri'deki eziyet bitse de Barnebau'ya bağlansak diye bir bölümünü kaçırsak da kalan bölümde Yodel kardeşimle Kapo'su,küçük Camacho'su,Mustafa Riga'sıyla sempati takımı Levante'yi özellikle de bir futbolcuyu babamızın oğlu gibi izledik. Tam da bizim aradığımız adamdı Tommasi,düz ,basit oynayan ,nerde duracağını bilen,çok koşan ,yorulmayan,işini yapan...Zeman dönemi,janjanlı top peşindeki Roma'da az yuhalanmamıştı sakallı ama azmi ve hırsı daha sonraları şampiyonluk senesinde Roma taraftarlarınca yılın futbolcusu seçilmesini sağlamıştı.
Sezon başı o kıta senin bu kıta benim defansif ortasaha futbolcusu arayıp İngiliz 2.liginde kadroya giremeyen bir Japon'da karar kılan bir yönetimin işveren,o Japonu da geri kalanı hücum ve defans oyuncularından oluşan bir takımda orta sahaya sürüp Viera'lık bekleyen bir adamın işçi rolüne soyunduğu bir kulübün taraftarı olarak Damiano Tommasi'nin müthiş oyununu seyrettikçe iç geçirmemek elde değildi.Sezon başından beri annem bile suratı ekrana her geldiğinde Japon'a ''yazık'' diyip duruyor.Ama bizim hoca, bizimle beraber adama da yazık etmeye devam ediyor.Tabi diğer yandan oynatmadığı Mehmet Güven'e de...
Sezon başı Roma'dan ayrılması kesinleşip de ismi bizim basına enteresan bir şekilde düştüğünde Tommasi alınabiliyorsa daha başka alternatiflerin neden düşünüldüğünü hiç anlamamıştım.Açıkçası bizimkilerin aklına gelebileceğine de pek inanmamış ,kesin basından bizim gibi düşünen birileri yönetimin aklına getirtmek için yazıyordur diye düşünmüştüm.Zaten neticede peşinatını bağlasan ,karısı bizim şehre gelmek istemez ,karısı kabul etse,çocuğunun eğitim sorunu çıkar ''herşeyi tamamdı da kendi gelmek istemedi''ler listesine katılırdı .Bunların hepsi hayal ürünü olsa, dini bütün bir katolik olduğundan müslüman mahallesinde salyangoz avlamak istemeyebilirdi.Belki de bizim götü çabuk kalkanlar diyarında huzur bulamazdı ama parçalı formanın pek de yakıştığını görünce insan ,o formanın içinde 3 Arda'm olacağına 1 Tommasi'm olsun diyor ...

sabato 3 febbraio 2007

Il calcio rotto il cazzo



Bir polis ölü,onlarca kişide Giuseppe Garibaldi'de yaralı yatıyor.Olayı tv'dan görüp,gazeteden okuyanlar taraftarları kafadan vahşi ilan edecek olsa da kolluk kuvvetlerinin hiç mi payı yoktur sorusu yerleşik ,benzer yollardan geçmiş kafalarda.
Neticede Sicilya'da işin boku çıktı ve 95'teki Genoa-Milan maçından 12 sene sonra İtalya'da futbol bir kez daha durdu.Yasaların yetersizliği ve ingilterevari önlemler tartışılacak şimdi İtalya'da.Futbol ve ultralar taşşaklara yan basmış durumda.'Sicilia é gia africa ' diye kurtulurlar işin içinden kuzeyde takılmaya devam ederler belki de daha da kuzey tarzıyla.

venerdì 2 febbraio 2007

Cehalet,tenzih,şaibe...


TV8'i tenzih ederim.Cehalet ve bilmeden konuşmanın faturası olarak tekzip.blogspot.com olmak durumundayız.Bu ülkede bir de Telesport diye bir kanal varmış,bu kanal da sicilya derbisini naklen yayınlarmış,vertikaldi dikeydisine girmeden önce çevirecek bir çanak bulmak gerekiyor tabi bu kanala bağlanmak için ama websayfasında Onur Belge'nin çokça yer alışını gördükten sonra bu konuda pek de emek harcamaya değeceğini sanmamaktayım.
Haddizatında Palermo Catania'ya 2-1 yaslamış durumda.Gelen haberlere göre de 2.golde şaibeler ve sonrasında sahaya giren taraftarlar mevcut.O taraftarlardan bir miktar da Catania hastanelerinde var duyumlara göre şu sıralar.4'ü polis 2'si zevzek carabinieri 10 yaralı şu ana kadarki acil servis kayıtları...

Chiuso per derby


Akşam Sicilya'da kan gövdeyi götürüyor.Dükkanlar derbi sebebiyle kapalı.Sant'Agata festivali Catania-Palermo maçıyla denk gelerek başlıyor.Üstelik bu sefer her türlü iddiasının yanında bir de Şampiyonlar Ligi'ne katılım savaşı var.İlk maçtaki 5-3'lük Palermo galibiyeti de işin cabası.Güvenlik sebebiyle maç cuma 18.00'da...1500 kamil görev yapıyor Cibali meydanında,bir Laura daha olmasın diye.Tabi bu kamillerin de biber gazları var burdakiler gibi,bizim de yemişliğimiz ,Tirol Innsbruck-Fiorentina maçında ,burdaki gibi...
Bizim mahalledeki dünyanın bilmem kaçıncı büyük derbisini kovalayan ahkam united mensuplarından kaçı bugün çizmenin ucunda olacaklardan haberdar o da tartışılır. Yurdumun Serie A sorumlusu kanalı TV8'in de haftanın maçının ilk yarısını Atölye Vahe (o ne ise),ikinci yarısını ise St.Tropez isimli hiç izlemek nasip olmamış olsa da muhteşem bir yapıt olduğuna gönülden inandığım diziyle işgal ettiğini de belirtmek gerekir.


giovedì 1 febbraio 2007

İki sempati bir ipte oynamaz !


Haftabaşından beri bu maçı bekliyordum ama akşamüstü oluşan strofor sinerjisi trofolo ,sahte dj genel sekreterin doğumgünü vesilesi raksında kendimizi güler ocakbaşında bulduk.Masifmi olsun laminantmı derken eve bir döndük ki Roma 3lemiş Milan'ı,hatta 4'e Dida mani olmuş.Peder diyor müthiş maç kaçırdın,valide diyor rakı kokuyorsun ,ben diyorum darısı finalde Inter'in başına...Sms geliyor yeşil efe trofolodan Forza Roma !

mercoledì 31 gennaio 2007

Ritrovare Milano ...


501'e bok atma anafikirli bir Lee Cooper reklamı vardı eskiden ;
'' Numarası yok adı var'' diye...Il fenomeno Milanello'da ,formaları Milan Store'larda.Siparişler keyifle alınır...


"Mi si spezza il cuore a lasciare il Real. Ringrazio i tifosi, i compagni e tutti gli allenatori che ho avuto, meno uno. Adesso ho un desiderio: trionfare a Milano una seconda bolta".

Takım Fotoğrafı

Oldum olası sevmişimdir takım fotoğraflarını.Ama malzemecisi,yöneticisi,sucusu,mehmedi ,ağarı içinde olanları değil,11'lik olup maçtan önce çekilenleri.O maç gününün belgesi olanları.Sevgili dostum trofolo henüz interneti icad etmemişken,bugünkü gibi aklına geleni karşındaki cama yansıtamadığın günlerde 'poster' hayatımızın en önemli dekoratif unsurlarından biriydi.
Her gün okul çıkışına tezgah açan bir Memo'muz vardı,çuvalıyla,Nişantaşı ilkokulları arasında efsaneydi Memo...Anneler çocuklarına Memo'yla fazla yakın ilişkiye girilmemesini tembihler dururdu,Memo sanki sizin oğlana çok meraklıydı,ekmeğinin peşindeydi garip.O dönem bir de 6'lı küçük futbolcu çizimleri vardı birbirlerinden tırtıklarıyla ayrılan,Öner'li,Hosiç'li,Seydiç'li,Sinan'lı...İçe doğru katlı olarak satıldığı için kim olduğunu göremeyip, aynısı çıkınca arkadaşlarla takas gücüne başvurduğunuzdan ticaretle ilk tanışmanız da bu şekilde olur eğitici yanı göz ardı edilemezdi...Bu kartların arka yüzlerinde şekilli gösterimlerle futbol kuralları anlatılırdı.Obstrüksiyon'un ne demek olduğunu da bu kartlar sayesinde öğrenmiştik. Memo'nun bir de yanı başında çok sevişmedikleri yaşça daha genç adını hiç bir zaman öğrenemediğimiz bıyıklı bir abi...Onun posterleri daha bi janjanlı olurdu Rambo,Rocky,David Hasellhoff futbol posterleri dışında en çok talep görenlerdi...
Takım fotoğraflarına olan sevda da o dönemlerde başladı.''Ayaktakiler soldan sağa;oturanlar soldan sağa;'' ibareleri , her ne kadar resimdeki kahramanları ezbere tanısak da muhakkak bulunurdu. Resmin altında ise 'ŞAMPİYON GALATASARAY'yazardı...Oysa 12 senedir o sıfatı edinmek nasip olmamıştı.
Bu posterlerin hayata etkisi de yadsınmaz boyutlardaydı.Bir yerde çömelik fotoğraf çektirirken sağ elin ilk 2 parmağıyla yerden muhakkak destek alınırdı çünkü Cevad'ın tüm pozları böyleydi.Simoviç belki de gördüğümüz ilk 'oturan kaleci' olduğundan aykırı duruşuyla kalbimizi çalmıştı.Simo daha sonraları unutulmaz poster pozlarından birini de 87 sezonu başında tüm takım tekmili birden çektirilen bir fotoğrafta takımın önüne Hayrettin'le birlikte omuz omuza yatarak veriyordu.O fotoğrafı düşününce de Trabzon'dan gelip sakatlıklar yüzünden tutunamayan Tuncay ve Zonguldak'tan gelen kıvırcık saçlı sağbek Mehmet gelir aklıma.Daha sonraki yıllarda aynı Zonguldak'tan kaleci Alptekin de gelecek ama Simo ve Hayrettin'in arkasında beklemekten anca Münih'teki salon turnuvalarında şans bulabilecekti.
Bügün herşey daha endüstriyel,herşey daha official ama bir o kadar da yavan.Photoshoplu resmi ürünleri satın alan gerçek taraftar adlediliyor artık mörşındayzing sermayedarlarınca ama kartalın bagajından yeni çıkmış kuşe kartonun kokusunu içine çekmenin zevkini tatmış işporta gönüllüleri yemez tabi bu teraneleri..

Sen boşuna kartonu kıvırıp lastik takma Memo abi ben eve kadar düz taşırım kenarları bükülmesin ...


martedì 30 gennaio 2007

L'undici vincente !



6 yıl geçti...3.şampiyonluk kadrosundan yalnızca tek bir isim kaldı.Juventus ve Milan'sız bir sezonda dördüncüsü de neredeyse hayal oldu.Duvarlara kazınacak yeni bir 11 bir daha ne zaman yakalanır bilinmez ...

lunedì 29 gennaio 2007

Мирко Вучинић

Mirko en son golünü geçen sene Lecce formasıyla bir 23 Nisan günü atıp neşe dolduğundan beri hem şeytanın bacağıyla hem de kendi bacağıyla ciddi sorunlar yaşıyordu.Dün akşam hem Roma formasıyla siftahını yaptı ,hem de Totti'siz Roma'ya Siena karşısında 3 puanı getirdi.Golünü de maçtan sonra kendini 4 ay süren diz illetinin ardından ayağa kaldıran sağlık ekibine adadı.
Her cm'cinin yaşadığı duygudur sanırım bir topçuyu takımına aldıktan sonra gerçek hayatta da durum tekerrür ettiğinde o adama ayrı bir sempati ile bakmak.Mirko'yu Spaletti'den 2 sene önce almıştı Pescatore ''Roma''sına ve rüzgar gibi esmişti Vuca Totti'nin yanında...
Prade'nin de dediği gibi son 22 maçında 21 galibiyet bir beraberlik almış bir takımı 11 puan geriden takiple alakalı ''önümüzdeki maça bakıyoruz'' demekten başka yapacak çok bir yorum yok ama Mirko, Montella'nın uzadığı,Mancini'nin su kaynattığı bir ortamda ilaç olmaz mı Roma'ya? En azından Coppa Italia'da...


Bir sendrom olarak Pazartesi sabahı...

bir taş attım pencereye tık dedi
anası çıktı kızım evde yok dedi vay vay
inanmazsan gel yukarı bak dedi
armut dalda kız balkonda sallanır vay vay

atalım mı bara kızı atalım mı vay vay
rakıyı şaraba da katalım mı vay vay
senin için üç beş sene yatalım mı vay vay

demirciler demir döver güç olur
altın yüzük parmağında tunç olur vay vay
sevip sevip ayrılması güç olur
armut dalda kız balkonda sallanır vay vay

atalım mı bara kızı atalım mı vay vay
rakıyı şaraba da katalım mı vay vay
senin için üç beş sene yatalım mı vay vay

demirciler demir döver ocakta
goncagüller açmış yavrum yanakta vay vay
şimdiki kızlar ne hoş olur kucakta vay vay
öpüşürken yemek yandı ocakta
armut dalda kız balkonda sallanır vay vay

atalım mı kürdün kızı atalım mı vay vay
rakıyı da şaraba katalım mı vay vay
senin için üç beş sene yatalım mı vay vay

atalım mı lazın kızı atalım mı vay vay
rakıyı da şaraba katalım mı vay vay
senin için üç beş sene yatalım mı vay vay

giovedì 25 gennaio 2007

Aman diyim abla !!

AA - BRÜKSEL - Belçika'da bir hayvanat bahçesinde çiftleşmenin üstünden altı gün geçmesine rağmen hâlâ ereksiyon halinde olan iguananın 'durumu düzelmezse' penisi kesilecek. Anwerp'teki Aquatopia Havyanat Bahçesi yetkilileri, Mozart adlı iguananın bugün veteriner kontrolünden geçirileceğini, baytarların alternatif bir tedavi yöntemi düşünmeye devam ettiklerini açıkladı. Penisin kesilmesine karar verilse bile erkek iguanalar iki penisli olduğu için hayvanın üreme özelliği sürecek.

25/01/2007 Radikal


mercoledì 24 gennaio 2007

İsmail Cem



Bugüne kadar bir kez sandığa gidip oy attım,o oyu da tüm ''oyunu boşa atıyorsun,ziyan olur'' safsatalarına karşı durup ,tek inandığım insan olduğu için ona attım .Zaten sonraki seçimlerde de ,ondan öncekilerde olduğu gibi inanmadığım insanların çorbasında tuz olmamak adına sandığa kadar kendimi yormadım,seneye de yoracağımı sanmıyorum.
Sabah duyduğumda çok keyfim kaçtı.İsmail Cem hiç sevemediğim siyaset dünyasında bunca yılda kendimden birşeyler bulabildiğim tek insandı.Gülüş eksik olmayan suratı ibret-i alemdi.

Ve tabi ki Galatasaraylıydı ...

lunedì 22 gennaio 2007

Francesco kızgın fırın,Vito Scala mercimek !



Dirseği Galante çakmış olan Vito Scala'ya olmuş,Livorno Roma'yı ,capitano hocayı yere sermiş...138.gol,9.kırmızı kart ,11 puan fark...seks,erotizm,şiddet hepsi bu filmde...

TF serisinden çek bir beyaz !!


Dostum zoban yıllardır dillere pelesenk olmuş özlemi güneşli bir cumartesi öğleden sonrası istinye bayırında ''saralım şurdan bir beyaz o zaman'' diyerek beyaz bir kuzu ile sonlandırmış bulunup tesadüflerin en güzeline de Z,ZR,ZBR derken 3.torbadan çıkan TF ile hasıl olmuştur. Motorlu taşıtlar dünyasıyla olan ilişkisi Need For Speed'le sınırlı olan ''interneti yaratan insan'' müthiş yeteneğini 2 günde kaptığı ileri sürüş teknikleriyle ispatlayıp Nişantaşı-Etiler hattında treleybüs olmuştur.Artık tez yaz gele,terlik şort havlu Kilyos'a serilmeye gidile demekten başka diyecek birşey kalmıyor...Yıllık yazısı edasıyla bitirelim o zaman diyerekten sevgili dostuma 'kuzu'yla kazasız belasız yollar diliyorum...

giovedì 4 gennaio 2007

Bayram geçer geçer geçer geçer....



What did one snowman say to the other snowman?